Burası Şehr-i Hüzün.

Burası yüreğini Hüznün kara yeline kaptırmış
Ayrılığı en acı haliyle yaşamış olanların şehri.
Yağmurun gözyaşlarından oluştuğu,
Gök gürültüsünün hıçkırıklarla coştuğu,
yıldırımların yeni ayrılıkların habercisi olduğu bir şehir.
HER İNSANIN BİR HİKAYESİ,
HER HİKAYENİN BİR ŞİİRİ VARDIR...

Gittin Ha Koca Reis

Gittin ha koca Reis
Bize ardından buz gibi bir kış bırakarak

Artık
Her zamankinden daha soğuk
Her zamankinden daha hüzünlü olacak kış
Bizi bıraktığın o sisli dağın başı
Her daim dumanlı kalacak

Söylesene…
Seni bulan yiğidin gözyaşları
Çözdü mü ellerindeki buzu
Zamanında omuz vermeyenlere inat
O korucu sırtına aldı mı seni

Gittin ha Koca Reis
Bize her zamankinden daha sert bir kış bırakarak

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Anısına

Şiir Ve Şair

Neden ya da nasıl şiir yazıldığına kendimce bir deneme.

Şiir deli işi. Evet şair de en büyük delilerden biridir. Hüzünlüdür çoğu zaman sorsan o da bilmez nedendir. Hüzünle beslenir çünkü. Yerdeki bir yaprağa ağlamak, batan güneşle sonu hissetmek , martı seslerinin hep ufukta olması , penceresine gelecek bir güvercin için aylarca beklemekdır hayat onun için. Güneş doğmadan uyanmak ve kendini nemrutta hissetmek biraz da.

Şiir yazmak tüm bu yaşadıklarını şans eseriymiş ya da kadermiş sayarak. Şair, şiir yazmadan duramaz. Hissettikleri onu durdurmaz zaten. Elini kolunu bağlasanız yüz üstü yatırsanız nefesiyle toprağı deşer de o hislerini döker. Ruhunun derinliklerini çığlık çığlığa kazar, yeterince canını yakmışsa eğer başlar satırlarını dizmeye. Her satır da önüne çektiği bir parmaklıktır sıralar inceden inceye. Öyle kaptırır ki bu büyülü atmosfere kendini diğer mahkumların sesini işitmeye başlar.. Yan hücrede Ahmet Arif iki ilerde Necip Fazıl onun yanında Nazım hikmet vardır. Duyar seslerini onların.

Bir gardiyan gelir yavaşça. O ayak seslerini mahzenin duvarlarında çınlattıkça şairin yüreği titrer. Bütün şairlerin ayrıdır garidaynı. Birbirinden o kadar farklıdır ki bu gardiyanlar inanamazsınız. Kimisinin azrail olur kimisinin dünyalar güzeli bir çift göz, kimi postallarını madalyasını koymuştur önüne kimi de arşa bakar korkulu ve aşk dolu gözlerle. Gardiyan hücrenin önüne gelir ve o an işte son satırdır şiirde parmaklıklara kilidi şair değil o gardiyan vurur. Aynı ayak sesleri ile geldiği gibi bu mahzende bırakır mahkumunu. Garidyanın gidişiyle çığlıklar artar hepsi bağırır kendince “BEN SUÇSUZUM” diye. Fakat çaresi yoktur ağlayan da ağlatan da bu acıyı içinde barındıran da şairdir.
Şiir deli işi şair de o işin zorunlu hizmetkarıdır. Filozofa neden düşünüyorsun diye sormak ne kadar abes ise şaire de neden yaıyorsun demek öyledir.


Sen mi neden şairsin? “BEN DE SUÇSUZUM” .

Gayrı Demem Gel

Gayrı demem gel
Gittiğin yerde gittiğin gibi kal
Bu yürekte sana artık ne yer
Ne bir anlık hatıra var

Zaman gurbette zulüm içre şerbet
Kanım damarımda dert içre akar
Son günüme kadar korkarım bu böyle gider
Gayrı demem gel
Gittiğin yerde gittiğin gibi kal

Sana akan bu gözden yaş
Oldu ateş içinde sönen güneş
Bıraktığın ellerimde artık mey oldu yoldaş
Gayrı demem gel
Gittiğin yerde gittiğin gibi kal

Gözlerimde kapalı siyah bir perde
Tutuldum gecede senli derde
Yürek pare... Ciğer ateşler içinde
Gayrı demem gel
Gittiğin yerde gittiğin gibi kal

Gittin de ne değişti sende
Doğdu bak güneş yine aynı yerde
Çare miydi ayrılık sendeki derde
Gayrı demem gel
Gittiğin yerde gittiğin gibi kal

Zaman senle durdu vakit hicran
Sana varan yollar yıllardır viran
Benden yana hal kalmadı bu ayrılığın sonu hazan
Gayrı demem gel
Gittiğin yerde gittiğin gibi kal

Gün oldu ağladım halime
Gün oldu yas tuttum gidişine
Sonunda sana erdim bu sensizlikte
Gayrı demem gel
Gittiğin yerde gittiğin gibi kal

sessiz çığlık

kısa yolculuklar başlar önce
uzun uzun ayrılıklar olur sonra
sözler verilir, yeminler tutulur
bir bir döner yalana
bilirler aslında
boştur hepsi
ufuktan ötesi yoktur artık
batmış güneş ve bürünmüş karanlığa
dağların arkasından gelse haykırış
yakındır
daha ötesi bitmiş çünkü
maviler, yeşiller karanlığa giyinmiş
bir ışık tanesi kalmamışken
bir ipucu gerek yaşamaya

İNCİ TANESİ zeynep tunç

Herşey İstediğin Gibi

İsterdin herşey düzgün olsun
Şimdi herşeyimi toparladım
Sana ait olanları bile
Sana bırakmadan topladım

Tüm dağıttıklarını
Bir bir bulup toparladım
Kalbim kaldı biraz dağınık
Ona da elim varmadı affet

Keşke biraz daha kudretim olsaydı da
Onu da sana bırakmadan toplasaydım
Ama yapamıyorum benim ellerim yetmiyor
Senin bende dağıttıklarına

Şimdi herşey istediğin gibi
Sandık yerinde tam da söylediğin haliyle
Yatağı oynatmadım bozulursun
Yine kaşların çatılır diye

Son kavgamızda dağılan çiçekler vardı
Hatırlarsın... Ben hiç unutmadım
Şimdi vazodalar
Duruşları eskisi gibi mi bilmem ama
Biraz mahzun baktıkları kesin

Şİmdi herşey istediğin gibi
Herşeyimi tastamam toparladım
Sana ait olanları da
Aynı istediğin gibi yerlerine bıraktım

Şimdi herşey istediğin gibi
Bu ev de bu eşyalar da
Ancak isteyip istemediğini artık bilemediğim
Bir ben kalmıyorum yalnızca

İsterdin ya herşey düzgün olsun diye
Şimdi herşey yerli yerinde
Ben de biliyorum yerimi
Durmam gereken yeri

Ben de eşyalarımı topladım
Sana ait ne varsa bırakıp
Kapıyı çarpmadan sessizce
Çıkıyorum hayatından

Şimdi herşey yerli yerinde
Ancak bir ben gidiyorum
Sessizce seni sana ait bırakarak


Kendi dağınık hayatımı
Sırtıma alıp gidiyorum
Şimdi herşey yerli yerinde
Sen de olman gerektiği gibi
Yüreğimin tam ortasındasın

Hayale Aşk

Ne sen beni bil
Ne de bir başkası bendeki seni
Hayal olsun deniz gözlerin
Ve tek umut bir daha aynı hayale dalmak

Birkaç dakika belki
En fazla bu aşkın ömrü
Son anlarını yaşar gibi başlamak
Sanki hayatı son anda anlamak gibi

Bir merhaba kadar yakın olsanda
En uzak hayal kalmalısın bana
Çünkü sana ulaşamadığım kadar aşığım
Sen yokken sana bağlıyım

Saçlarının dalgalanmasını seyrederken
Umursamaz tavırlarını hissediyorum
Kim bilir ne var aklında
Adın ne, nerelisin, kimsin

Bu yolculuğun sonunda ne var bilinmez
Belki aynı durak ayrı yollar var kaderimizde
Şu an kimsenin olmadığı kadar yakınsın bana
Gelişinle başlayan bu yolculuğum gidişinde son bulacak

Hangi durak bekleyen seni
Ve hangi beklenti ayıracak bizi
Hiç başlamamış ve hiç hissedilmemiş duygularla
Bir hayalsin Bir merhaba kadar yakın

Yoksa Sen Yalanmısın

Sana bir şiir yazdım
Aşkı anlatan
Seni anlatan

Gördüğüm o gündüz rüyasısın sen
Yalancı geceye inat gün ortasında
Unutulmayacak inkar edilemeyecek kadar gerçek
Öylesine gerçek öylesine sen…

Her sabah sana gelmek için çuıkıyorum yola
Her sokak başında seni bekliyor
Her sigarayı seni beklercesine içiyorum
Biliyorum oradasın

Şu köşeden sen çıksan diyorum Yoksun…
Yoksa sen yalanmısın ?

Tam aklımın ortasında
Tam yüreğimin yangınında
Güneşin doğuşunda uyanmak gibi
Yine gelmediğin rüyama lanet

Söylesene şarhoş aklımda raks eden
Yoksa sen yalanmısın ?

Her gece senin için uyumak
Her sabah kan kusmak yastıklara
Ben ölene dek gelmeyecekmisin
Beni öldürene dek bitmeyecek mi bu acı

Söylesene hasretim söylesene
Yoksa sen yalanmısın?

Zayıf kalbimin bana bir oyunu mu
Bunca yıldır sana ait bekliyorum
Herşey seninle olsun sadece sen ol istiyorum
Bu kadar mı zor bu rüyadan uyanmak
Bu kadar mı zor mutlu olmak

Uğruna aklımı yitirdiğim güzel
Yoksa sen yalanmısın ?

Herşeyden vazgeçtim sadece sen ol diye
Kendime inancım kalmadı artık
Zayıf hissediyorum görünene inat
Belki de sadece ağlamak istiyorum hıçkırarak

Merak ediyorum bunca şeyden sonra
Yoksa sen yalanmısın?

muhtacız

ince bir çizgidir bizi hayata bağlayan
bir gülümsemedir ölümden döndüren
bir çağrıdır bizi geri çeviren
muhtacız hepimiz uzanan tüm ellere
hasretiz küçük bir tebessüme

belki içten bir öpücük kurtarır bizi
belki yoldan geçen bir yolcu
belkide tutunacak ince bir dal
muhtacız hepimiz uzanan tüm ellere
hasretiz küçük bir tebessüme

İNCİ TANESİ zeynep tunç

    Şiirlere Yapılan Son Yorumlar